Örneklerle biz neden adam ol(a)mayız…

Bülent Ortaçgil, “Bu şarkılar adam olmaz” demişti ya yıllar var ki dinliyorum… Meğerse şarkılar değil onu dinleyen bizlermişiz adam olmayan. Malum, toplumsal alameti farikalarımızdan biri de “Biz adam olmayız” repliğidir, biz neden adam ol(a) mayız? İşte çıplak gözle bir demet neden.

Mizahçılar (yazı-çizi ve gösteri sanatı mensupları) için üzülüyorum. Ülkemiz 7/24 mizah deposu, mizahın içinde yaşıyoruz yani kurmacasına ne hacet! Bir örnek: Çeşme’deyim. Alaçatı sörf plajları bölgesi. Belediye tabela koymuş: Doğayı Koruyalım. Tabelanın arkasında denizin içinde villa inşaatları. Buyurun mizah hem de kapkarası. Beş yıl sonra rüzgâr sörfü neden bitti diye sorarsak; o da bir başka mizah olacaktır. Böylesi ortamda, Cem Yılmaz’dan mizah hizmeti almakta ayrı bir mizah…

Hekimlerimiz öldürülüyor; bir insanlık suçu! Hekim dostlar, doğaçlama eylemler yaparak haklı tepkilerini gündeme taşıyorlar… Üç-beş gün sonra herkes yoluna yani eski tas-eski hamam, devam! Amerika’yı yeniden keşfe gerek yok, Marx ne diyor: “Tüm emekçiler birleşin!” Siz doğaçlama hareket ederseniz, ülkenin doğaçlama yönetilmesini eleştirmek hakkınız olmaz.

Devlet üniversitelerimizin çekirdeği, genelde ziraat fakülteleridir. En çok işsizimiz ziraat mühendisi ve ithal etmediğimiz tarım ürünü yok! Bu tablo, kara mizah değil de nedir?

Herkes kafasına göre fiyat politikası belirliyor; serbest piyasa kuramına “su kurnazları”nın katkısı diyorum ben buna. Sabah erken kalkan öpüyor… Fırsatçılık zirvede; yersen! “E, o zaman sen de gitme/alma kardeşim!” Böyle bir çözüm olabilir mi? İtirazlar/isyanlar göz ucu ya da göz boyama. Bir gazeteci mevsimsel analizle şöyle diyor: “Bu fiyatlarla normal kazançlı insanın tatil yapmasına imkân yok.” (Habertürk, E.Övet, 14.7.2022) Cümledeki gizem; “anormal kazançlı insan” ne demektir?

Yer, Bitez, mavi yolculuk. Koronavirüs döneminde sıkıldık ya “En korunaklı tatil tekne turudur” dedi sevgili karım. Hayatımda bir ilk! Teknemiz alabora oldu. Devriliyoruz sandım. Meğerse özel bir motor yat yanımızdan kıl payı sıyırarak geçmiş, alkollü olabilirmiş. Böyle şeyler normalmiş. Bir not: Mavi yolculuk düzenliyor tekneci kardeş, ne Halikarnas Balıkçısı ne Sabahattin Eyüpoğlu-Azra Erhat adını duymuş!

Yer, Çeşme, Horasan Restoran. Rezervasyonlu yerimize oturduk. Servisler açıldı, garson geldi bir menü-fiyat listesi rica ettim. Öyle bir şeyleri yokmuş. Kimse de istemiyormuş. Konseptleri böyleymiş, buzdolabından seçiyormuşsun. Buzdolabında fiyat listesi asılı mı? “Abi sen böyle yerlere gelme!” Teşekkür ederim, çok naziksiniz. İkinci turizm dersim. Tezsiz yüksek lisans bu olsa gerek.

Bir not: Siz hiç Avrupa ülkelerindeki kafelerin ve restoranların duvarlarında kendi kültür ve sanatları dışında bir tablo, biblo gördünüz mü? Ben görmedim. Bir de bizimkilere bakın lütfen! Kimliksiz işletmelerin pazar payı “kazıklamak”tır; ense-tıraş ilişkisidir bunun adı.

Yer, Muğla şehir girişi. Trafik konvoy. “Kaza var ya da tatilci yoğunluğu” diyorum. 40 dakika sonra polis barikatındayız. Sıkışıklığın sebebi; şerit teke düşürülmüş. Polis kardeşlerimiz kulübe önünde çay-kahve yudumluyorlar. İyi hoşta; madem denetim yapmıyorsunuz, ikinci şeridi açın trafik aksın. Gereksiz yere benzin tüketimi olmasa, insanların sinirleri gerilmese ya da görevinizi dönüşümlü ve sürekli denetim yöntemiyle yapsanız. Olmaz mı?

Apartman, iş hanı yönetim toplantısına gitmez, hesapları kontrol etmez, arkadan konuşur ayar veririz; Türk işi tarzımız! Bunu bilen girişkenler için staj mahallidir buralar; devamında ya gül gibi geçinip giderler ya da büyük denizlere açılırlar sonraki aşama partiye kayıt ya da kooperatif yöneticiliğidir. 9. Ülkemizde trafik kazası olmaz, bizdekiler trafik cinayetleridir. Adam öldürmenin hapisten yırtma tekniği. Trafik akışına ters park etmek, sol şeritte 50 kilometre hızla seyretmek, çöpleri arabadan yola atmak, direksiyonda çocuğunu kucağına oturtmak bonus alışkanlıklarımızdandır. Bir de uzman sorumuz vardır: Dünyada, korna çalarak trafiğin açılacağını zanneden halk hangisidir?

Yer, Od Urla. Müthiş bir “business” projesi. Kesinlikle ve kesinlikle, gastronomi projesi değil! Kurucusu piar’ın kitabını yazmış dediklerinden; hedef kitle görgüsüzler, sosyal medyatikler ve “anormal kazançlı insan”lar ordusu çok iyi analiz edilmiş. Michelin çakması olmanın “coğrafi işaret”li olmaktan daha iyi satacağından emin yani menü bizden değil. Örneğin; kökeninin, Osmanlı Mutfağı’nın meşhur ve özgün içeceği “şerbet”e dayandığını dönemin tüm Avrupalı gezginleriyle diplomatlarının seyahatnamelerinde/anılarında teyit ettikleri “sorbe” ve benzerleriyle popüler olmak başka nasıl açıklanabilir ki? Oysa yerden yere vurduğumuz Osmanlı, şerbet yapımında kullanmak için Gülbahçe’nin suyunu taşımış Saray’a… “Od” Eski Türklerde “ateş” demektir, mecaz olarak ise “aşk, ayrılık, hasret, azap, hırs vb. duyguların yakıcı etkisi.”

Kıssadan hisse; çürüdüm, çürüdün, çürüdü, himalaya tuzu ne yapsın!

“İyi de kardeşim, bunları biliyoruz çözümün nedir?” Toplumsal yaşam kalitesi, (eğitimli) insan kalitesine bağlıdır; kaliteli insanların sunduğu hizmetin kalitesi yüksek olabilir ancak. Yoksa, “Toplam Kalite Yönetimi belgeleri”nizle münferiden övünür durursunuz! Okul, bilim yuvasıdır bir de yurttaşlık bilgisinin verildiği yer. İnsan kalitesinin kodları (ahlak, vicdan, birlik-beraberlik, sevgi-saygı vs.) ailede verilir ve şekillenir; teorisiyle, pratiğiyle. Ailenin kutsallığını sıfırlayıp aile şirketine dönüştürürseniz, tek tip insan yani kadın eşittir erkek formülü ile ulaşacağınız global zirve, bencillik’tir. Kemeraltı esnafının lugatıyla “sonuç atlet” olur.

En iyisi mi boş verin!

Hadi gelin bir “Ne olacak bu memleketin hâli” geyiği çevirelim; çalsın sazlar, kolesterolümüz düşsün…