Çeşme Deniz Savaşları

İzmir Kültürpark’ta bulunan Tarih ve Sanat Müzesi’nde, 30 Eylül’e kadar gezilebilecek olan, “Çeşme Deniz Tarihinin Üç Efsane Amirali Sergisi” dolayısıyla Oğuz Aydemir ile görüşmek istedim. Kendisi tarih ve kültür alanında saymakla bitmeyecek sosyal sorumluluk projelerine imza atmış bir iş insanı… Kişisel internet sitesinde ve diğer internet ortamlarında yaptığı çalışmaların video ve görsellerini paylaşıyor. (1)

Oğuz Aydemir ile Denizcilik ve Kabotaj Bayramının yıldönümü olan 1 Temmuz günü İzmir-Çeşme’deki evinde buluştuk. Kapıdan itibaren özenle hazırlanmış bir müzeye adım atmış oldum. Duvarlarda sergilenen berat ve ferman koleksiyonu ve evin alt katında çok zengin ve düzenli bir kütüphane ile karşılaştım. Oğuz Bey; Çakabey’in 11. yüzyılda donanma kurma çabalarını, Çeşme-Koyunadası civarında Bizans donanmasını mağlup etmesini, Mezomorto Hüseyin Paşa’nın 18. yüzyıl başlarında Venediklilerle başarılı mücadelelerini, donanmayı tekrar düzene sokmasını, 1770’de Çeşme deniz savaşında Osmanlı donanmasının Ruslar tarafından yakılmasını ve Cezayirli Hasan Paşayı, Rusya’nın Büyük Petro döneminde güçlü bir donanma oluşturmasını, Çeşme Deniz Savaşı sonrası 2. Katerina’nın ve Rusya’nın nasıl güçlendiğini tek tek anlattı.

Aydemir, Mezomorto Hüseyin Paşa’nın yeterince bilinmediğini düşünüyor. Paşa Venediklilerle yaptığı bir savaşta ağır yaralandığı halde hayatta kalmış, Mezzomorto (yarı ölü) lakabıyla anılmaya başlamıştı. Aydemir, Sakız Adası’na yaptığı bir gezi sırasında içinde Osmanlı-Venedik savaşlarına ait gravürlerin olduğu bir kitabı 150 Euro’ya satın almasıyla, Mezzomorto Hüseyin Paşa’yı tanımış ve bu gravürlerin alındığı kitabın aslını Berlin Kütüphanesi’nden temin etmiş. Aydemir, 1694’de Osmanlı-Venedik donanmalarının Sakız Adasının hakimiyeti için yaptığı savaşlarla ilgili olarak 18. yüzyılın başlarında 3 kitap olarak yayınlanmış bu çalışmanın “Sakız Adasının alınması ve Venediklilerin buradan çekilmesi-Yıl 1694” başlığıyla bir kitap haline gelmesini sağlamış.

Çeşme deniz tarihinin üç efsane amirali sergisi tüm bunları gözler önüne seriyor. Özellikle çocukların ve gençlerin bu sergiyi görmesi, cep telefonlarının QR kod okuyucularıyla Oğuz Bey’in sesinden her ayrıntıyı dinlemesi, tarih bilinci açısından çok yararlı olacaktır.

Denizcilik ve Kabotaj bayramının düşündürdükleri

Oğuz Aydemir ile Denizcilik ve Kabotaj Bayramını kutladığımız bir günde görüşmemiz hoş bir tesadüf oldu. Kabotaj, Büyük Türkçe Sözlükte “Bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme işi” olarak tanımlanır. Kabotaj haklarını yabancılara devreden devletlerin ve vatandaşlarının denizci olma şansı yoktur. Tarihte güçlü donamalara sahip ülkelerin dünyaya hükmetmelerini iyi okumak gerekmektedir. Sir Walter Raleigh’in (1554-1618) “Her kim denize hakim olursa; ticarete de hakim olur, her kim ticarete hakim olursa; dünyanın zenginliklerine ve nihayetinde dünyaya hakim olur” sözü ünlüdür.

Fransızlar 1096- 1270 yılları arasında devam eden Haçlı Seferleri sırasında Şark’ta bazı ticari imtiyazlar elde etmişlerdi. Osmanlı Devleti de; Batılı ülkelere verdiği kapitülasyon ayrıcalıklarıyla kabotaj haklarını da devretmiş olduğundan kıyılarında yabancı bandıralı tekneler hizmet görmekteydi. Batılı devletler 1908 sonrasında Hıristiyan tebaanın eğitim ve ekonomik gelişmesine katkı sağlamış, her yönden gerileyen Osmanlı tebaası Türkler balıkçı kayığı kullanmaktan ileri gidememişti. Osmanlı Devleti’ne 1. Dünya Harbi sonrasında imzalatılan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması ile kapitülasyonlar ve kabotaj ayrıcalıkları korunmuştu. Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması ile kapitülasyonlar ve yabancı ülke gemilerine tanınan kabotaj ayrıcalığı kaldırılmıştı. Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girmişti. Bu yasaya göre; akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verilmişti.