Kemeraltı’nın sembolik hamlesi
Bildiğiniz üzere bir süre önce Tarihi Liman Kenti UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdi. Amaç kalıcı adaylık. Bunu başarabilmek için İzmir Valiliği’nden İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden, Konak Belediyesi’ne ve İZKA’dan TARKEM’e kentin tüm aktörleri hep beraber çalışıyorlar. Amacımıza ulaşabilirsek, kentimizin dünya çapında bilinirliğini ve tanınırlığını yaygınlaştırmak için çok önemli bir hamle yapmış olacağız.
Tarihi Liman Kenti, Kadifekale’den Agora’ya, Antik Tiyatro’dan Antik Stadyum’a çok katmanlı bir açık hava müzesi gibi. Ancak buranın amiral gemisi elbette farklı kültürlere ait dini, kamusal ve sivil mimari örnekleri barındıran Kemeraltı. UNESCO başvurusu kapsamında Kemeraltı, altyapıdan aydınlatmaya bir çok açıdan ele alınıyor. Üzerinde çalışılan konulardan biri de Kemeraltı’nın markalaştırılması.
Daha önce de bir çok kez tartıştığımız üzere, bir mekanı markalaştırmak, ona bir logo tasarlamaktan çok daha kapsamlı bir iştir. Asıl yapılmak istenen -aynı bir ticari üründe olduğu gibi- mekan hakkındaki algıları yönetmektir. Bu sayede markalaşan mekan, hedef kitle tarafından daha çok tanınır ve daha çok sevilir. Peki bir mekan nasıl markalaştırılır?
Mekan markalaşma projeleri kabaca üç aşamadan oluşur. Birinci aşama doğru stratejidir. Bu süreçte gerçekçi ve heveslendirici bir vizyon belirlenir, eksiklikler saptanır ve bir yol haritası belirlenir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne başvurmak bu sürecin bir meyvesi.
İkinci aşamada sağlam bir yasal altyapı hazırlanır. Eğer Kemeraltı’nın dünyanın dört köşesinden ziyaretçi çeken, 24 saat cıvıl cıvıl yaşayan bir yer olmasını istiyorsak, bir seri taktiksel adımlar atmalıyız. Örneğin, Atina’nın Plaka’sı gibi gece ziyaretçi çekmek istiyorsak, meyhaneler bölgesi yaratmak yetmez; önce Kemeraltı’nı ışıklandırmamız gerekir. Veya Kemeraltı’na gençleri çekmek istiyorsak tarihi mekanda içinde yaratıcı firmaların ve bir ticari kuluçka merkezinin bulunduğu bir han yaratmamız gerekir. Bu örnekler, mekanın stratejisine göre çoğaltılabilir.
Doğru strateji belirledikten ve sağlam yasal altyapı oluşturduktan sonra sembolik hamle dediğimiz, haber değeri yüksek fikirler gelir. Burada amaç tüm şimşekleri üzerine çekecek bir yaratıcı fikir bulmaktır. İlk iki adımı atar ama sembolik hamlenizi yapmazsanız, dikkat çekemezsiniz; gizli kalmış cevher sendromu yaşarsınız.
İşte stratejisini tamamlayan, aydınlatma projesini ve alan yönetim planlarını hazırlayan Kemeraltı, artık sembolik hamle yapma noktasında. Acaba bu ne olabilir?
Yukarıda bahsettiğimiz sağlam yasal altyapı kapsamında ele alınan mekanlardan biri de Piyaleoğlu Hanı.
- yüzyılın sonlarına kadar handa özellikle taşradan mal getiren köylüler konaklarmış. Zamanla civar köy ve ilçelere giden otobüs ve otomobillerin garajı haline gelmiş Piyaleoğlu Hanı. 1970’lere gelindiğindeyse han, büyük oranda derici, ayakkabıcı ve camcı esnafa ev sahipliği yapmış. Oysa Türkiye’nin yoğun gündeminde gözden kaçan çok güzel bir gelişme var: Eski görkemli günlerinden uzaklaşan Piyaleoğlu Hanı’na kadın eli değmiş ve tarihi mekan sanatsal çalışmalar sayesinde yeniden canlanmış!
Son beş seneden beri bir çok geleneksel sanatlara gönül veren kadın sanatçı atölyesini Piyaleoğlu Hanı’na taşınmış. Handaki yirmi üç dükkanın çoğunu artık kadınlar işletiyor, çalışmalarını burada yürütüyorlarmış. Kadın sanatçılar burada çini motifleri işliyorlar, minyatürlerle süsleme yapıyorlarmış. Tarihi hanın, kadın eli değdikten sonra çehresi, havası değişmiş. Kemeraltı’nın kalabalığından kaçmak isteyenler için bir vaha haline gelmiş.
Piyaleoğlu Hanı’nın yaşadığı bu dönüşüm, sanat çevresinin ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışan profesyonellerin ilgisini çekiyor. Ancak halkın çoğunluğu henüz bundan haberdar değil. Bu güzel hikayeyi sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da ses getirecek şekilde anlatmalıyız.
Ne derseniz, sizce Piyaleoğlu Hanı’nın ismini Piyalekızı Hanı diye değiştirsek sembolik bir hamle yapmış olur muyuz?